30 Eylül 2014 Salı

Merhaba!

"Bitti bak bitermiş
Ne eylül ne ihtilal
İzleri kalırmış kalsın dostum
Açtık bir penceresini
Hayat denilen bu evin
Dışarısı bahar bahçe olsun dostum"

10 Ocak 2014 Cuma

Hayalsizler..

Şu sıralar, belli şeyleri yapmaya programlanmış robot gibiydi. Evet robot. Okuldan eve giden, evden okula gelen. Bu arada her bulduğu bilgisayarda projeleri yapan asosyal bir paranoyaktı ! Neden böyleydi, tüm sınavlar,projeler, tüm kızgınlıklar ve kırgınlıklar , tüm bencillikler, reddetmeler filan neden peş peşeydi?
Hâlbuki onun için hayatı yaşamak ve anlamlandırmak çok kolaydı..Biraz kitabı, ocakta demlenmiş çayı, boş sokaklarda yürüyecek vakti, ıslanacak yağmuru, içini ısıtacak güneşi, ayağını basacak çimeni, saksıların da çiçeği, kapıda kedicikleri, durakta köpecikleri, her daim beslediği karıncaları, platonik bir sevgisi, biraz müziği, biraz dostu olunca mutluydu o ...
Peki mutsuz olan kimdi ? Düzen ne zaman girmişti hayatına, ne zaman sistemin kölesi olmaya başlamıştı ? Gittikçe küçüldüğünü hissediyordu, aslına hep bir büyüyüş baş göstermişti hayatında başarılar, övgüler... Küçülen neydi ? Hayallerine olmuştu da onca başarıya sığmamıştı ? Haftanın son gününde başarılı bir sunumun ardından günün en trafik saatinde eve gitmek için yola çıktı. Bir müddet sonra yalnız kalmıştı, tıka basa dolu bir otobüse ardına bakarak bindi, zar zor tutamacı kavradı.Gözünün gördüğü herkes mutsuzdu, gözünü kapadı ve düşünmeye başladı, tüm gün hayalleri için ne yapmıştı. Hiç dedi, hiç bir şey yapmadım. Ben bugün düzenin hayallerini hizmet ettim.  Bugünü hatırladıkça aklına gelen tek güzel anı kırtasiyede gördüğü gökkuşağı kalemdi, arkasındakiler deli gibi fotokopi çektirirken o kalemlerin önünde durmuştu, o kalemi eline almış böyle bir kalemle yazılacak şiirlerin ve şarkıların ne kadar çapkın olacağını düşünmüştü...

24 Kasım 2013 Pazar

“Sesi alıp götürmüşlerdi ve kimse şikayetçi değildi.”

 Bu gün biraz hasta, biraz kırgındım kendimi bir filme adamak istedim. Bir hocamın önerisi ile izlediğim her izlediğimde ise farklı bir şeyler bulduğum La Antena'yı seçtim. Sonra sizlerle de paylaşmak istedim, keyifli okumalar dilerim.. Sevgili Paranoyaklarım ! 

La Antena,  Tv Kafa; kısmen gerçekleşmiş ama fark edilmemiş bir distopyanın dışa vurulabilecek en korkunç kahramanı!Film medyanın kapitalist dünya insanlarının, nasıl birer köleye dönüştüğünü biraz imgesel biraz eleştirel dille ele alır. Tipografik öğeler ve film noir’e özgü tasarımlarla film izleyicilerde vurucu bir etki bırakıyor.

   Gelişmiş tüketim toplumuna göndermeler yapan film, şu cümle ile başlıyor:
“Sesi alıp götürmüşlerdi ve kimse şikayetçi değildi.”  Hem filmin bir distopya oluşunu bilmem hem de bu giriş cümlesi, akılıma bir distopya örneği olarak ele alabileceğimiz, Fahrenheit 451’i getirdi. Fahrenheit 451’de insanların içinde yazı yazan hiçbir şeyi evlerinde barındıramıyor,  tek bilgi kaynakları “televizör” bunun dışında tüm bilgi kaynakları da yasak.  Hatta itfaiye erlerinin en temel görevi, var olan kitapları bulup yakmaktı. Toplum “Kuzenler” adı verilen sistem çerçevesinde birleştiriliyor, kuzenlerin birbirlerini izlemeleri en önemli etkinlik aksi takdirde aileden atılırsınız ve yok edilirsiniz! Bunun dışında bireyler hap içip başka bir şey düşünmeden yaşamlarını devam ettiriyorlar. Beyin yıkayan, tek tip insan yaratmayı amaçlayan programlar gitgide insanları kişiliksiz hale getiriyor.

   La Antena’da da tek tipleşmiş, bireylerin nasıl yönetildiğini ve yönlendirildiğini açıkça görüyoruz: karar koyucular, emir uygulayıcılar, ezilenler, köhneleşmiş ve bayağılaşmış insan yaşamı..Filmde kural koyucumuz Bay Tv’nin tek korkusu ses, insan sesi! Hemde elde etmek istediği en muhteşeme güç çünkü bu insanları boyunduruğu altında çıkarabilecek en büyük silah. 9 rakamı filmde en çok vurgulanan imgeler arasında Bay Tv’nin kanalının ve ürünlerinin sembolü, Bayan Ses’in ev numarası 9 rakamını içinde sıkça bulundurmak. Ben bu durum ürün fiyatlarında en çok yer alan rakam olmasına bağladım. Ayrıca rakamın hipnotize özelliğinden yararlanarak, insanlar ürünlerin kullanılması için hipnotize ediliyorlar. Bir diğer kahramanımız Bay X, Hollywood vari bir Süper kahraman edası yaratırken, gerçek üstü hiçbir yeteneği olmayan bu kahraman elindekileri de kaybetmekte. Bayan Ses ise oğlununu görebilmesi için Bay TV ile anlaşmalar yapıyor. Bir küçük sır vereyim Bayan Ses ve oğlu sesi var!

  Dediğim gibi TV Kafa’nın en büyük korkusu insanların sese kavuşması. Çünkü konuşurlar ise onları kaybedeceğini biliyor. Sesi elde edebilmek için boks maçlarını kullanıyor, boks maçlarında kişilerin seslerini çalıyor.. Bir grup kahraman bu seslerin peşine düşüyor ve filmin sonunda enteresan sürprizler bizleri bekliyor.. Bu fantastik bir o kadarda realist filmi mutlaka izleyin derim!
Filmin fragmanı:
Yönetmen: Estaban Sapir
Yapım Yılı: 2007 
Bir masal var sanki..
Bülbül ve şolu..

1 Ocak 2013 Salı

İnsanlığını Kaybetmiş Mavi Bir Şehir

İnsanlığını Kaybetmiş Bir Mavi Minibüs
Hakirlik mi dersin adına fakirlik mi yoksa utanılası insanlık mı?
Yılın son günü koşa koşa eve gitmeye çalışıyorum, çok soğuk diye minibüse biniyorum. Şoför, kapıyı açar açmaz, arka koltuğun önünde oturan bir kadın çarpıyor gözüme, kucağında çocuğu var. Gece kondu mahallelerinden diye düşünüyorum. Paramı veriyorum arkasında boş bir koltuk var oturuyorum. Artık onun arkasındayım, çok rahat görüyorum onu. Toplumun itelediği, ötekileştirdiği bir yüzü var; yaraları, dudaklarının üzerinde bıyıkları var, aslında yirmi altısından fazla olamaz ama kırk beş gösteriyor. Omuzları düşmüş, memeleri sarkmış, tuhaf bir şişkinliği var, yüzü çökmüş, korkuyor. Mavi bir hırka giymiş gözleri tam göremiyor olsa gerek ya da az görüyor. Yüzünde ve ellerinde zona izleri taşıyor. Kucağında sarıp sarmaladığı yavrusu var, uyuya kalmış bebecik dayanamıyor yüreği incecik hırkasını çıkarıp çocuğunun üzerine örtüyor ayağında bir çift kırmızı patik, patiğin üzerine geçirdiği bir çift terlik var. Dışarıda kuru soğuk. Sırtımdaki monttan utanıyorum. Önümüzdeki tümsekte bir poşet var sıkı sıkı tutuyor onu çocuğunu tuttuğu gibi. Bir battaniye var içinde, üzerinde de bir çay paketi oda mavi poşetli. Demleyip içip ısınacak muhtemelen, çok kıymetlidir çay üşüyen için hele de ısınamıyorsa. Doğalgazlı bir evde doğduysanız ya da aileleriniz hep kışın üşümemeniz için çabaladıysa aslında siz hiç üşümemişsinizdir, arada bir soğuk olmuştur sadece. İnsanlar tuhaf bakıyorlar ona korkar gibi, tiksiniyorlar sanki. Yanındaki koltuk boşalıyor, kimse yanına oturmuyor. Oda bunun farkındaki oturduğu koltukta iki büklüm oluyor, çocuğunun üzerine kapanıyor onu öpüp seviyor, onunla konuşuyor tek sığınağı çocuğu o sırada. Bense kendimden korkuyorum o sırada kışa yaptığım hazırlıklar korkutuyor beni. Kapitalizmi ben yaratmadım mı, diye geçiriyorum içimden. İnerken mahcup bir sesle abi müsait bir yerde diye sesleniyor, herkes ona dönüyor hepsinin suratında isabet oldu yazıyor o an sanki. Ben ineyim abi poşeti uzat diyor rast gele, bir insan evladı çıkar diye düşünüyor sanırım. İnmeye çabalarken kimsenin umurunda değil zar zor iniyor. Poşetim diyor kapıdaki adama o sırada adam, “2 liramın üstü, kaptan” diyor 30 kuruş eder, poşeti umursamıyor. Ben “kadının poşetini uzatır mısınız ?” diye bağırıyorum, o zaman uzatıyorlar poşeti. Bana özür dilerim hanımefendi diyor benim montuma ve pabuçlarıma saygı duyuyor anlıyorum. Kadının boşalttığı yere bir karı koca çift oturuyor, kadın alaycı bir sesle “hiç inmeyecek sandım” diyor, mini eteğine, çakma kürküne, yüzündeki ve tırnaklarındaki boyalara sığınıyor, İstanbul’un hanımefendisi çünkü o sırada..Kucağında çocuğuyla inen kadın bir müddet dışarıdan minibüsü seyrediyor, sonra iç çekerek arkasını dönüp gidiyor. Poşet gidiyor, kadın gidiyor. Biz gidiyoruz, mavi kapitalist minibüsümüzle, sıcak evlerimize..

19 Kasım 2012 Pazartesi

sese ve seslere kulak vermeli, en sevdiğin şiiri düşlemeli veya hepsini; sesin olduğunu unutmalısın, kelimelerin yetmeli, elbette bir müddet sonra anımsayacaksın sesini ..